AKP rejimi kaç aydır Kürt hareketini oyaladı, demokratikleşme adına pek bir adım atmadı. Şimdi de bir paketten söz ediyor ama, o da kof çıkacak. Demokratikleşme, AKP’nin kimyasına uymuyor bir kere. Hedefi, otoriter, daha merkezci  bir sünni İslam sistemine yönelmek. Becerebilirse Başkanlık sistemi kurmak. Bunu görmemek, AKP’den reformlar beklemek, büyük gaflet. Ama bu, onu reformlara zorlamayı, bunun için mücadele etmeyi dışlamıyor elbette.

MERKEZ-YEREL PAYI

Ülkelerin demokratikleşme düzeyleri ile ilgili göstergelerden biri, belki de en dişe dokunanı, kamu kaynaklarının , geniş anlamda kamu bütçesinin ne kadarının merkezi otorite, ne kadarının yerel yapılarca, eyaletler, özerk bölgeler, belediyelerce kullanıldığıdır. Türkiye’nin bu konuda OECD üyesi devletler arasında nal topladığı ve son sırayı aldığı görülüyor.

KAMU BÜTÇESİNİ KULLANMADA

MERKEZ-YEREL PAYLARI,%,2010

 

Merkezi

Bütçe

Eyalet+Yerel

Diğer(Sos Güv vd.)

Kanada

27,7

66,5

5,8

Çek C

14,5

56,1

29,4

İspanya

20,5

48

31,5

Meksika

36,9

46,7

16,4

ABD

53,5

46,5

0

Almanya

19,9

37,4

42,7

Belçika

23,1

36,7

40,2

Hollanda

30,5

33,3

36,2

Polonya

33,8

32,7

33,5

Italya

30,8

31

38,2

Japonya

33,6

30,1

36,3

İngiltere

72,7

27,3

0

Fransa

33,7

20,3

46

Irlanda

80,8

10,1

9,1

Türkiye

64,9

9,9

25,2

AKP rejiminin milli gelirden kullandığı kaynaklar, dış kaynakla büyüyen

ekonominin , KDV,ÖTV gibi dolaylı vergileri artırması ile, özelleştirmelerden sağlanan gelirlerin artması ile hızla arttı ve yüzde 40’a yaklaştı. Bu oran bazı Avrupa ülkelerinde yüzde 50’leri ve üstünü buluyor.

 Ama ne var ki, Avrupa’nın ve birçok uygar ülkede kaynakları toplayan ve dağıtan devlet kurumları

Kaynak: OECD Factbook 2013   arasında merkez-yerel paylaşımı  daha dengeli iken Türkiye’de uçurum var. Türkiye bu anlamda “merkeziyetçilikte” , dolayısıyla anti-demokratiklikte birinci sırada.

OECD verileri gösteriyor ki, Türkiye, kamu harcamalarının ancak yüzde 10’una yakınını “yerel” yönetimlere kullandırıyor. Türkiye’ye yakın olarak İrlanda’dan sözedilebilir. Fransa,İngiltere gibi merkeziyetçi ülkelerde bile yerelin payı   yüzde 20-30’ları bulmaktadır. Yerel ve/veya özerk bölgelerce kamu harcamaların payının yüzde 40-60 bandında olan ülkelere örnek olarak Kanada, Çek Cumhuriyeti, Meksika, ABD, Almanya, Belçika verilebilir.

 ÖZEL İDARE DE MERKEZ

Türkiye’nin yerel yönetim harcamalarının yüzde 10’a yakın olması, ayrıca sorgulanmalıdır. Çünkü,”yerel” tanımına sokulan harcamaların içinden doğrudan “merkez”e bağlı il özel idareleri yüzde 20’ye yaklaşan paya sahiptir. Hatta, Doğu ve ve Güneydoğu illerinin zaten güdük olan yerel harcamalarının yüzde 42’sini Valilerin yönettiği il özel idare harcamaları oluşturuyor. Bu oran Van, Bingöl, Kars gibi illerde yüzde 60’lara yaklaşıyor!..

Merkez’in kontrolündeki il özel idare harcamaları ile birlikte yerel harcamaların  illere dağılımı da haliyle adaletsiz. Yerel harcamanın yüzde 30’a yakını tek başına İstanbul’a ait. Onu, yaklaşık yüzde 10’ar paylarıyla Ankara ve İzmir, yine yaklaşık yüzde 5 payıyla Kocaeli ve yüzde 3’er paylarıyla Antalya ile Bursa izliyor. Yani en büyük 6 il, yerel harcamaların yüzde 60’ından fazlasını yapıyor. Buna karşılık Van, Diyarbakır, Şanlıurfa gibi, büyük ama yoksul illerin yerel harcamaları, toplam Türkiye yerel harcamalarının  yüzde 3’ünü ancak buluyor. Merkezi bütçeden yerele aktarılan vergide nüfus kriteri var, ama bu yetmiyor. Gelişmiş iller, gelişmiş ekonomilerinden dolayı daha çok yerel vergi ve neoliberal belediyecilikle de daha çok yerel hizmet geliri elde ettikleri için, Hazine garantili borçlanabildikleri için, azgelişmiş illerden -kişi başına- daha çok kaynak kullanıyorlar.

DEMOKRATİK YERELLİK

Türkiye, yeni bir mahalli idare seçimine giderken, bu antidemokratik merkez-yerel dengesizliği daha çok gündeme getirilmeli, otoriter AKP’nin,  merkezi, açıktan ya da örtülü güçlendirme çabaları teşhir edilmeli, demokratikleşmenin yerele yönelmekle başlaması gerektiğinin altı vurguyla çizilmelidir. Yerelin daha çok mali kaynaklarla donatılması, bunun için de merkeze ait birçok yetkinin, faaliyet alanının yerele devredilmesi gerektiği vurgulanmalıdır. Bu da tüm Türkiye’yi kucaklayan tüm coğrafi bölgelere uygulanacak demokratik özerkleşme programının daha çok gündeme getirilmesi demektir. İstanbul’dan, Karadeniz’e, Güneydoğu’dan Çukurova’ya, her bölgede halk katılımını, bölgesel söz ve karar sahipliğini artıracak , yerel parlamento sistemini, üst bürokrasinin seçimle işbaşına getirilmesini içeren etkili bir idari reformla, yerelin güçlendirilmesi ile ancak demokratikleşmede anlamlı bir yol kat edilmiş olabilir.

Gerisi oyalamacadır, kendini kandırmaktır.

Written by Mustafa Sönmez