Gezi direnişinin etkisi, ama daha çok da ABD’de, FED’in gevşek parayı toparlayarak büyümeye geçme sinyali ile dışarı yönelen yabancı sermaye ve beraberinde yaşanan döviz şoku, birçok dengeyi bozdu. Orta Vadeli Program’da örtülü biçimde 1,83 TL dolar kuru öngören hükümet, dış kaynak kullanmış şirketleri birden bire 1,97 TL’yi bulan bir dolar kuru ile yüz yüze bırakınca uykular kaçtı, panik başladı.

DOLUDİZGİN BORÇ

AKP rejiminde maliyeti ne olursa olsun, kurun düşük tutularak yabancı kaynak girişinin bir şekilde devam ettiğini gören birçok firma, adeta cesur cehaletiyle risk aldı ve borçlandıkça borçlandı. Banka dışı özel şirketlerin 2003’te, yani AKP döneminin ilk yılında dışarıdaki döviz varlıkları 30 milyar dolar kadardı  ve buna karşılık borçlanmaları 49 milyar dolara yakındı. Sonuçta alınan risk, ya da döviz açığı 18,5 milyar dolara yakındı. Eldeki varlıklarla yüklerin yüzde 62’sini karşılamak mümkündü. 2001 krizinden yeni çıkan firmalar yoğurdu üfleyerek yiyorlardı, henüz ihtiyatlıydılar.

Kaynak: TCMB veritabanı

İzleyen yıllarda durum değişti, Türkiye’de 2001 krizi sonrası, IMF gözetiminde bütçe ve finans sistemi bakımdan geçmişti, özelleştirme programının pürüzleri giderilmiş, KİT’ler, alıcıları bekliyordu ve dünyada adres arayan bir likidite bolluğu vardı. Özelleştirme ihalelerine girenler, çekinmeden dışarıdan borçlandılar, yatırımcılar dışarıdaki bol paradan faydalanmak isteyip borçlandılar. Sonuçta 2008 yılına gelindiğinde özel şirketlerin dışarıdaki döviz varlıkları 80 milyar doları bulurken borçlar 153 milyar dolara çıkmıştı. Açık , 72,5 milyar dolara ulaşmıştı. Bu, eldeki varlıkla borçların yüzde 53’ünü karşılamak anlamına geliyordu. 2003’e göre bir zorlanma vardı ama yine de alarm verici bulunmuyordu.

KRİTİK EŞİK

Gelelim bugüne… Yabancı kaynağı çekmek için döviz kurunun düşük tutulması, şirketleri dövizle ya da dövize endeksli borçlanmada cesaretlendirdi. Öyle bir yere gelindi ki, iktidarın nasılsa kur şoklarına izin vermeyeceğine kanaat getirip daha gözü kara borçlandılar.

2013 nisan ayı itibariyle Merkez Bankası özel firmaların dış varlıklarının 89,5 milyar dolar olduğunu ama yükümlülük ya da borçlarının 242 milyar dolara kadar çıktığını bildiriyordu. Bu, 152,5 milyar dolara yakın bir net açık demekti ki, dudak uçuklatıcı özellikte. Çünkü, bu varılan yer, her 100 dolarlık borcun ancak 37 dolarını karşılayabilecek bir varlığa sahip olmak demek ki, 2003’e göre oldukça zayıf bir savunma.

Bu kadar açılan özel şirketler, tabii ki kur artışlarını nefesleri keserek izleyecek, gözleri kurlardan eksik olmayacaktı. Milyarlarca TL’lik kur farkı yükü ile yüz yüzeler. Böylesi yüklerin altında ezilip ya iflas eden, ya da devletin kucağına bırakılan, bunu beceremeyince daha güçlü yerli,yabancı grupların eline düşen o kadar çok şirket öyküsü var ki iktisat tarihimizde…

KİMLER VAR?

Şirketler bu döviz borçlarıyla döviz kazandırıcı işler yaptılar mı mesela? Pek değil. Bazıları  bu dövizlerle , özelleştirmeden şirketler satın aldılar. Ayrıca, yeni yatırımlar için, ithalatlarını finanse etmek için de kullandılar. Sanayiden çok, inşaat-gayrimenkul, iletişim, perakende gibi döviz kazandıran değil, döviz harcatan sektörlere, iç pazara dönük, ithalata bağımlı, dolayısıyla cari açığı büyüten yönelişlerdi bunlar.

Bu arada en çok riski olan firmaların hangisi olduğu da merak konusu. Gedik Yatırım’ın araştırmasına göre kurdaki bu yükselişten en olumsuz etkilenecek şirket Tüpraş. Yaklaşık 6 milyar TL karşılığı  döviz açığı olan Tüpraş’ın ikinci çeyrekte tahminen bu açığının  6,3 milyar liraya çıkması bekleniyor. Türk Telekom’un da 5,4 milyar lira olan açık pozisyonunun 5,8 milyar liraya, THY’nın 3 milyar lira olan açık döviz pozisyonunun da  3,3 milyar liraya çıkması bekleniyor.  Anadolu Efes (2,3 milyar TL), Migros (2 milyar TL) ve Ak Enerji (1,5 milyar TL) yüksek döviz borcu olan diğer firmalar olarak sıralanıyor.

Başta bu firmalar olmak üzere kur riski olanlar, rejimin faizleri artırarak kuru aşağı çekmesini dört gözle bekliyorlar. Bakalım, beklentileri ne kadar karşılanacak…

 

 

 

 

Written by Mustafa Sönmez