Kürt Dostlarımızdan Ne Bekleriz ?…
Diyarbakır’da 21 Mart’ta yüz binlerce kişinin katıldığı o coşkulu mitingte okunan Abdullah Öcalan (AÖ)mektubunun ardından…
Bir önceki şiddetli AKP- Cemaat kapışması 7 Şubat 2012’de yaşanmıştı . Hatırlanacaktır, Cemaat, MİT’i kuşatarak RTE’ye hamle hedeflemişti. O sıralar 21 Şubat 2012 tarihli Cumhuriyet’teki yazımda şöyle demiştim; “Bu tepişmenin burada duracağını sanan yanılır. Tepişmenin elbette ki, dış uzantıları var. ABD’nin, Suriye, İran, İsrail meselelerinde Türkiye’den beklentilerinin ne kadarına karşılık bulduğunu ve iki koalisyon ortağının bu beklentiler karşısında aynı telden çalıp çalmadıklarını bilmiyoruz. Tepişmenin şiddetini belirleyecek etkenlerden biri bu…Kapışmanın bir de akçalı tarafı var, fazla öne çıkarılmayan. Koalisyonun organik burjuvaları aynı çatı altında değiller. Bu malum. AKP tarafı MÜSİAD’da, “The Cemaat” tarafı TUSKON’da örgütlü. . Filler tepişmesini izlerken biraz da para-pul optiğinden bakınca, yakında ne rüşvet dedikoduları, ne İsviçre banka hesapları iddiaları ortaya dökülecek, kim bilir…”(*)
KEHANET…
Yazdıklarımız kehanet değildi. Elinizde “Tarihsel maddecilik” gibi Marks’dan miras bir alet çantanız varsa, böyle muazzam bir “yöntem”le bakıyorsanız hayata, kestirimlerde çok az yanılırsınız. Nitekim, 2 yıl önce yazılanlar gibi, iki taraf kapıştı; sermaye fraksiyonları da ayrı telden çalar durumdalar ortaya dökülen yolsuzluk rezaleti karşısında. MÜSİAD, bekleneceği gibi, ortadaki mızrağı çuvala sığdıranların pespayeleğine düşmemek ve sırtında fena halde kırılgan bir yumurta küfesi (ekonomi) olduğundan, yolsuzluk araştırılsın, derken RTE’yi gücendirmemeye de gayret gösterdi …MÜSİAD Genel Başkanı Nail Olpak, önce “prensipal” bir yaklaşımda bulundu;
“Nerede ve kim tarafından gündeme getirilirse getirilsin, muhtevası ile muhataplarına bakılmaksızın yolsuzluk ve rüşvet iddialarının sonuna kadar araştırılması ortak arzumuzdur. Bu sürecin yargı bağımsızlığı ve hukuk devleti ilkelerinden taviz verilmeden kurumların görev alanları içinde takip edilmesi zaruridir.” …Buraya kadar tamam. Peki sonra? Sonrasında “ekonomiye bir şey olmasın kaygusu şöyle ifade ediliyordu; “Gezi olaylarından bu yana ekonomiye menfi etki eden konuları yakından görüyoruz. Son olarak yolsuzluk ve rüşvet iddialarından yola koyularak 17 Aralık’ta başlatılan soruşturma ile oluşan ortamı da ülke ekonomimize, güven ortamına verdiği, verebileceği zararlar bakımından kaygı ile takip ediyoruz.”. Üçüncü ayak ise RTE ile uyumlu, örtülü bir “komplo” imasıydı. Ama Olpak o sözcük yerine, “çalışma” sözcüğünü tercih ederek şöyle konuştu; “ Yerel seçimler ardından cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler sürecine girdiğimiz dönemde bu soruşturma sebebi ile olan bitenlerin ekonomi dâhil doğuracağı muhtemel etkiler, kamuoyunda siyasal alana yönelik çalışma olarak algılanmaktadır, buna izin verilmemelidir.”
CEMAATİN TUSKON’U
Cemaate yakınlığıyla bilinen sermayedarların çatı örgütü TUSKON ise yine bekleneceği gibi, MÜSİAD’dan daha net biçimde yolsuzluk ve rüşvetin varlığını ifade ediyor ve kararlılıkla mücadele bekliyordu. TUSKON Başkanı Rıza Nur Meral, “ “Devlette rüşvet insanda kansere benzer, zamanında tedbir alıp önüne geçilmediği takdirde bütün bedeni sarar ve ülkeyi çökertir” dedikten sonra şöyle devam ediyordu; “ Gündeme gelen iddiaların, hükümetin 4 bakanı ve oğullarına, çeşitli seviyedeki bürokratlara uzanması ve bu iddiaların odağında başka bir ülkenin vatandaşlarının bulunması büyük bir vehamet arz etmektedir.” Yargılamada karşılaşılabilecek engellemeler ve barikatlara karşı da söyleyecekleri vardı Başkan’ın; “Soruşturma ve yargılama sürecinde, atılan her adımın yalnızca demokratik hukuk devletine değil, aynı zamanda evrensel hukuk kuralları ile taraf olduğumuz uluslararası anlaşmalara da uygun olması gerekir”.
TUSKON Başkanı’nın önceki gün gerçekleşen RTE’nin Pakistan gezisine davetli olduğu halde, katılmaması da dikkatlerden kaçmıyordu.
TÜSİAD NE DİYOR?
Kopan fil tepişmesi karşısında, büyük sermayenin üst örgütü TÜSİAD, mümkün olduğunca RTE’den zılgıt yememeye de dikkat ederek kısa bir açıklama yapmakla yetiniyordu; “17 Aralık 2013 gününden bu yana gündemdeki yolsuzluk ve rüşvet iddiaları vahim bir tablo ortaya koymaktadır” diye başlayan açıklamada şu ifadelere yer veriliyordu; “Bu iddialar yargı sürecinde ele alınırken, bu süreci gölgeleyecek eylem ve söylemlerden kaçınılması, yargı bağımsızlığına ve hukuk devleti ilkelerine bağlı kalınması gereklidir. Kimsenin kişilik hakkının zedelenmemesi, daha önce bazı büyük davalarda gözlenen ve kişilerin mağduriyetine yol açan hataların tekrarlanmaması ve tüm sürecin hukukun üstünlüğüne olan güvenimizi destekleyecek şekilde gerçekleşmesi beklentimizdir.” TÜSİAD da Cemaat’in TUSKON’u gibi, yargıya “faul” yapılması endişesini dile getirmiş oluyordu , nitekim endişeler yürütmenin yargıyı kuşatması ile şimdilik haklılık kazanmış bulunuyor.
TOBB…?
Gelelim TOBB’a…AKP’nin kuruluşunda önemli payı olan ve 2001’den beri Rifat Hisarcıklıoğlu tarafından yönetilen TOBB, kopan fırtına ile ilgili olarak bu satırların yazıldığı saate kadar bir açıklama yapmadı. Rüşvetçi 4 bakan arasında adı geçen Zafer Çağlayan’ı hükümete bakan olarak veren TOBB’un , Gül’ün tavrına benzer bir tavır geliştirmesi bekleniyor.
Bu saatten sonra TÜSİAD’ın TUSKON ile ittifakı daha mümkün görünürken, MÜSİAD’ta, RTE’ye sadık, kemik “nurjuva” kesimlerin dışında kalanların bu yeni ittifaka gecikmeli de olsa dahil olacaklarını, Gül ile birlikte hareket ederek oluşan yeni “iktidar blokundan” eksik kalmayacaklarını söylemek mümkün. Özellikle sermaye açısından kırılgan ekonomi, istikrarsızlık kaldırmıyor ve kimsenin uzun süreli didişme lüksü yok… Uzun vadeli bir hat etrafında toplanmaları yakın zamanda mümkün olabilir.
(*)Yazıya, mustafasonmez.net ‘ten de ulaşılabilir.