Şehir hastaneleri kara deliği ürkütüyor (al Monitor, 31 Ağus. 2020)
Sağlık Bakanlığı tarafından her ay bütçe gider detayları arasında açıklanan “yap-işlet-kirala” yöntemiyle işletilen “şehir hastaneleri”ne…
Mustafa Sönmez
2010’un rekor yüzde 9’luk büyümesinin 73 milyonluk Türkiye’nin iç tüketimine dayandırıldığı yeterince sergilendi. AB’deki krizin daralttığı ihracatı, Kuzey Afrika ve Orta Doğu coğrafyalarından telafi etmek yeterince söz konusu olamayınca, ekonominin çarklarını iç tüketimle çevirmek kaçınılmaz oldu. 2009’da kamu harcamaları, kriz çukurundan çıkmada etkili olmuştu, 2009’un ikinci yarısında, özellikle de 2010’da ise özel tüketim harcamaları, büyümenin lokomotifi oldu. 2009 krizinde, ailelerin krize karşı reaksiyonları, özellikle dayanıklı tüketim malları, yani beyaz eşya, otomobil, mobilya, konut harcama niyetlerini ertelemesi biçiminde oldu. Aileler, 2009’da, borcu borçla kapatmak üzere bankalardan konut ve taşıt kredilerinden çok, ihtiyaç kredisi kullandılar. Ama, asıl aile borçlanması, 2010’da patladı ve 173 milyar TL’ye, milli gelirin de yüzde 16’sına yaklaştı.
Kaynak:TCMB,TÜİK
Özellikle konut kredileri 2010’da zincirinden boşaldı ve 2009’da 45 milyar TL iken 2010’da 61 milyar TL’ye fırladı. Bu, 1 yılda yüzde 35 artış demekti. Otomobil kredileri, 2009’da , bir önceki yıla göre yüzde 20 gerilemişti. Aileler, otomobil alımlarına 2009’da cesaret edemediler. Ama 2010’da taşıt kredileri yüzde 27’nin üzerinde arttı ve 5,6 milyar TL’ye ulaştı. Krizden bağımsız olarak sürekli artan ise ihtiyaç kredileri oldu. Daha çok, ailelerce, borcu borçla kapatmak için yapılan ihtiyaç kredisi borçlanmaları, 2009’da yüzde 16, toparlanma yılı 2010’da ise yüzde 42 oranında arttı.
Tüketici kredilerinin yanında bir de kredi kartı ile borçlanmalar var. O kalemde de hem krizde, hem toparlanma döneminde borçlanmalar arttı ve 2010 sonunda 44 milyar TL’ye merdiven dayadı. Böylece dörtte biri kredi kartlarıyla, dörtte üçü ise tüketici kredileri biçiminde bir aile borçlanması, 2010’da milli gelirin yüzde 16’sına yaklaştı. Oysa bu oran, 2007’de yüzde 11 dolayındaydı.
***
Görülüyor ki, hem krizden çıkışta hem büyümede ailelerin bankalardan borçlanmaları ile çark dönmüş görünüyor. 2010’da beyaz eşya, ev elektroniği, mobilya gibi dayanıklı tüketim mallarının, yanı sıra otomobil harcamalarının ağırlıklı olduğu ulaştırma harcamaları , büyümenin sürükleyici gücü oldu.
Ailelerin borçlanarak tüketimi artırmaları, dolayısıyla büyüme çarkını çevirme eğiliminin 2011’in ilk 2 ayında da sürdüğü ve aile borçlanmasının ocak-şubat aylarında 6 milyar TL daha artırılarak 179 milyar TL’ye yaklaştığı görülüyor. Ancak, bu iç pazara dayalı büyümenin, ithalata dayalı bir büyüme olduğu, madalyonun öbür yüzü. 738 milyar dolarlık milli gelir üretiminin sonunda 48,5 milyar dolarlık bir döviz açığı yaşandı ve cari açığın milli gelire oranı yüzde 6,6 gibi tehlikeli bir orana ulaştı.
İşte bundan dolayı, Merkez Bankası, bankaların topladığı mevduatın önce yüzde 10’unu, 23 Mart’ta aldığı kararla da yüzde 15’ini, hem de faizsiz olarak zorunlu karşılık biçiminde kendisine teslimini istedi. Merkez Bankası’nın, ithalata dayanan , dolayısıyla cari açığa, döviz açığına mal olan bu büyüme hararetini düşürmesi, soğutması gerekiyor. Bankalar ise kredi satışından mutlu iken şimdi alınan önlemlerle mutsuz oldular, karlar düşecek. Oradan buradan kredi kullanımını yine de kışkırtıyorlar. MB, bu durumda bir zorunlu karşılık oranı artışına daha gidip oranı mesela yüzde 20’ye çıkarırsa hiç şaşırmayalım.