Avrupa Futbol Şampiyonası şenliğinin 14’ncüsü bu hafta sonu başlıyor. Şölen, Polonya ve Ukrayna’nın ev sahipliğinde, Avrupa borç krizi ikliminde gerçekleşecek. Bu turnuvanın bir öncesi, 2008 Haziran’ında  oynanırken,  küresel kriz ateşi, Avrupa’yı henüz sarmamıştı ama yaklaşıyordu. Bu turnuva ise alev alev borç krizi ikliminde , elemeyi geçmiş kemer sıkan Güney Avrupa ülkeleri ile tuzu kuru(ca) Kuzey Avrupa ülkelerinin 16’sı arasında, kriz ateşinden biraz uzak iki Orta Avrupa ülkesinde oynanacak.

Turnuvanın ev sahibini saptamaya 2005’te başlanmıştı. Türkiye, Yunanistan ile birlikte , “Bu işi biz yapalım” diye talip olmuştu. UEFA, 8 Kasım 2005’de Malta’da gerçekleştirdiği toplantıda, organizasyona talip 4 aday arasından Türkiye ve Yunanistan ikilisini eledi ve sayıyı 3’e indirdi. Bir de elememiş olsalardı, acaba neler yaşanırdı?…

18 Nisan 2007’de UEFA’nın, Galler’in başkenti Cardiff‘te yaptığı toplantıda Polonya-Ukrayna ortaklığına 8 oy, İtalya’ya 4 oy çıkarken, Hırvatistan-Macaristan ortaklığına oy çıkmadı. Turnuva için elemeler ise , 2010 FIFA Dünya Kupası’ndan sonra başladı. Türkiye, grubundan çıkamadı, elendi. Dolayısıyla turnuvada yok.

***

Ev sahiplerinden 38 milyon nüfuslu Polonya, krizdeki Avrupa’nın görece sakin ülkelerinden, hatta Türkiye ile birlikte yeni “Avrupa kaplanı” teveccühüne de layık görülen ülkelerden. Aslında, kaplandan çok, kedi. Alman emperyalizminin yeni sömürgesi. Ekonomisi, Almanya ile hızla bütünleşti ve ucuz emeği ile bir tür arka bahçe durumunda. Diğer ev sahibi, Polonya’nın komşusu 45 milyon nüfuslu Ukrayna ise, Rusya’nın arka bahçesi. Onun da ekonomisi turnuvanın bir diğer aktörü Rusya’nın kontrolünde denebilir.

Turnuvada, borç krizinin en yoğun olduğu Yunanistan da var, Avro alanının diğer sorunlu ülkeleri İspanya, İtalya, Portekiz ve İrlanda da…Kısaca PIIGS olarak anılan Avro alanının bu sorunlu ülkelerinin milli takımları,  Polonya ve Ukrayna’daki yeşil sahalarda yarışacaklar.

Turnuvanın favorisi İspanya. Avrupa Kupası’nı bugüne kadar Almanya 3 kez, İspanya 2 kez, Fransa da 2 kez kazandı. Müzesinde Avrupa Kupası olan diğer ülkeler ise şunlar; Çek Cumhuriyeti, Yunanistan, Danimarka, Rusya, Hollanda, İtalya.

Konu futbol olunca, bu ülkelerin hem liglerinin hem milli takımlarının piyasa değeri sıralaması, genel ekonomi sıralamalarından, mesela GSMH, kişi başına gelir vb. sıralamalarından çok farklı.  Son dünya şampiyonu İspanya, 822,5 milyon dolarlık piyasa değerine sahip milli futbolcuları ile ilk sırada. Bu, ortalama İspanyalı milli futbolcunun 36 milyon dolarlık değere sahip olması  demek. Torres, İniesta, Xavi Alonso, Pique, Ramos, Javi , Fabregas, Silva, Navas gibi çoğu Barselona ve Real Madrit’in  yıldızları, İspanya milli takımının da asları.Kaynak: uefa.com ve transfermarket.de. den hesaplandı

Piyasa değeri açısından İspanya’ya en yakın milli takım Almanya’nınki. Kadrosunda Philipp Lahm , Boateng, İlkay Gündoğan , Sami Khedira,  Schweinsteiger, Mesut Özil , Lars Bender , Podolski, Klose gibi yıldızlar bulunduran Alman milli takımının oyuncularının piyasa değeri toplamı, İspanya’nınkinin yüzde 70’ine ancak ulaşıyor.Yabancı yıldız cenneti İngiltere’de ise, milli takım oyuncularının değeri İspanya’nınkinin yüzde 60’ından ibaret.  Krizdeki iki ülkeden Yunanistan milli takımının değeri İspanya’nınkinin yüzde 13’ü, İrlanda’nınki yüzde 10’u tutarında.

Turnuvaya katılamayan Türkiye’nin milli takımının piyasa değeri 171 milyon doları geçiyor (İspanya’nın yüzde 21’i). Bu, yarışacak 16 takımın 7’sinden daha yüksek bir takım değeri demek. Ama futbolda piyasa değeri yüksek futbolcuların aritmetik toplamının yüksekliği bazen tek başına yetmiyor. Farklı yetenekleri, birbirini çoğaltacak ve geliştirecek biçimde bir araya getirip hedefi gerçekleştirecek biçimde kurgulamak, onlardan  “ekip” yaratmak, “kolektif emek gücü” elde etmek , futbolda kazanmanın, kalbur üstünde kalmanın başlıca yolu.  Bu da bir organizasyon, orkestrasyon becerisi. Keşke Türkiye de bunu başarsaydı, o gemide biz de olsaydık…

 

 

 

Written by Mustafa Sönmez