AKP-Cemaat tepişmesidir, ama…
Türkiye, 2012’de su yüzüne çıkan AKP-FG Cemaat çatışmasının her gün bir yeni salvosuna uyanıyor. Dün…
PKK ile AKP rejimi arasındaki “diyalog” arayışları için CHP’den sosyalist sola kadar uzanan yelpazede memnuniyetten çok, endişe hâkim. Kaygıları ifade eden cümleler genellikle şöyle: “Ya Kürtler, APO, Tayyip ile anlaşır, bizi satarsa!.. Ya PKK, bir kimlik tavizi uğruna Tayyip’in Başkanlık emellerine yeşil ışık yakarsa!.. Ya Tayyip’in ‘Ver Başkanlığı, al Özerk Kürdistan’ı’ pazarlığı önlenemezse…” Bu endişe sahiplerinin kaygılarını haklı çıkaracak ortada henüz bir şey yok. Zarf var, ama mazruf yok. Fakat BDP’yi de içine alan oluşum HDK’nin Karadeniz turunda başlattığı barış diline, davete, saldırganlıkla, tahammülsüzlükle karşılık başlatıldı bile… Kürt sorunu, gerçekten AKP rejiminde (Cemaat ile çekişmeler de düşünüldüğünde) çözüm bulabilir mi? AKP değilse, kimlerle, nasıl çözüm yoluna girer bu sorun? Önce AKP seçeneği üstüne düşünelim.
Bugüne kadarki pratik gösterdi ki, AKP için bir Kürt sorunu yok, AKP’nin hedefleri var, rejimini iyice tesis etme hedefleri. Onu inşada önüne böyle bir sorun çıktığı için, bu sorunla muhatap. Kürtlerin demokratik haklarının teslimi, buna uygun bir düzenlemenin Türkiye’yi daha çok barışa ve demokrasiye götüreceği AKP’nin niye umuru olsun? Nitekim, diyalog için oluşturulan “Zarf”ı ortaya çıkaran nedenler de bunu doğrular.
AKP’nin zarfı
“Çatışmadan Müzakereye” geçiş niyet beyanı, tabii ki AKP rejiminden geldi. 2011 seçimlerinden sonra hızlanan KCK tutuklamalarına, Kürt siyasetine kıyım uygulamalarına PKK dağ kadroları silahla karşılık verince, özellikle 2012 yaz ayları boyunca şiddetli çatışmalar yaşandı. PKK, Suriye’deki altüst oluşun yarattığı fırsattan yararlanan Suriye Kürt hareketini de yönlendirecek inisiyatifi alınca, elini biraz daha güçlendirdi. “Alan savunması” adı altında Şemdinli ve dolaylarındaki meydan okuma, kim ne derse desin, AKP-Cemaat koalisyonuna, bu işin silah-külahla götürülemeyeceğini, bastırılamayacağını gösterdi. Zarfı hazırlayan ana etkenlerden ve belki de en önemlisi, bu.
İkincisi, Irak Kürdistanı’nın Bağdat’tan kopma niyetleri ile ilgili. Erbil yönetimini bir süredir kuşatan Türkiye büyük burjuvazisi, Bağdat’ı by-pass ederek Kuzey Irak petrolünün kendi turnikesinden geçirilmesi ve talanı hayaliyle meşgul. Senaryo, PKK’nin rızasını da gerektiriyor. İşte PKK ile diyalog zarfını hazırlamaya götüren önemli bir etken de bu.(*)
Ve tabii üçüncü olarak RTE’nin Başkanlık hayalleri… Bunu, Kürt siyasetinin onayı olmadan gerçekleştirmesi mümkün olmayan RTE, şimdi yoklama için diyalog zarfını oluşturmuş durumda. Ya PKK? Onlar zarf oluşturmaya neden karşılık verdiler? Bunu soranlara da şöyle cevap veriliyor: Ne yapsalardı? Bir diyalog çağrısına sonuç alıp alınmayacağını bilmeden, kategorik olarak hayır mı deselerdi? Bu onları, müzakereye yanaşmayan, savaş dilinden başka bir şey bilmeyen, uzlaşmaz bir güruh durumuna düşürmez miydi? PKK, bu fasılda inisiyatifi elinde tutan taraf olarak görmektedir kendini ve bu özgüvenle oyun içinde yer almaktadır.
Peki mazruf?
AKP zarfı tamam da, içine ne konulacak? Kürt siyasetinin masada beklentilerini daraltacağını kimse ummasın. İnisiyatifin kendi eline geçtiğine inanan bir hareket taleplerini, programını niye daraltsın? Anadilinde eğitimden demokratik özerkliğe, kendi kendini yönetme hakkına, KCK tutuklularının salınmasına kadar uzanan bir talep listesini bir satır azaltmaz Öcalan. Kürtlerin özgürleşme programının Türkiye’nin genelinin demokratikleştirilmesinin bir parçası olduğu fikrini Kürt siyaseti de paylaşıyor; her ne kadar hep kendine yontar, kendini merkeze koyar bir görüntü, imaj çizse de… Konu, demokratikleşme olunca, bunu otoriterleşmede ve anti-demokratikleşmede hamle üstüne hamle yapan AKP mi yapacak? İşte olmayacak duaya amin budur. Kürt hareketinin beklentilerinin önşartı, demokratikleşme ile derdi olan bir partnerle birlikte hareket etmektir. Bu, AKP olamaz. AKP, Başkanlık sistemi ile faşizan bir devlet biçimine yürüyen, bölgede alt-emperyal bir güç olma hayalleri kuran serüvenci bir koalisyon. Çokkültürlülüğe, çoksesliliğe, çok renkliliğe tahammülü olan bir siyaset midir ki AKP, bu problemi çözüme taşısın? Bunu Kürt siyaseti bilmiyor mu? Öğrendi elbette, sınaya yanıla. Ya da umalım, öğrenmiş olsun. O zaman kim ile, kimler ile çözüme gitmek mümkün? Cuma devam ederiz…
(*) Konu ile olarak 4, 6, 8 Şubat tarihli yazılarıma bakılabilir.