Mustafa Sönmez

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Hakkari’de konuşurken, AB Yerel Yönetimler Yasası’nı aynen kabul ederek yerel yönetimlere Avrupa’daki gibi özerklik şartını kabul edeceklerini belirtiyor ve şöyle diyor: “ Böylece yerel yönetimlerin güçlenmesi, halka daha sağlıklı hizmet vermesi, sağlıklı gelire kavuşması belediye başkanlarının Ankara’ya gidip para dilenmemesi gibi.. bütün onları savunacağız” …

RTE, moralini bozan Hakkari’ye veryansın ederken  Belediye’ye 13.5 milyon TL yollandığı ve bu paranın başka alanlara kullanıldığını öne sürüyor. Buna anında cevap veren Hakkari Belediye Başkanı Bedirhanoğlu:Erdoğan’ın gönderdiği paradan personel giderini çıkardığın zaman geriye 101 bin 391 TL kalıyor. Erdoğan bu 101 bin 391 TL’sini de alsın başına çalsın” diyor…

***

Türkiye’de bize “demokrasi” diye yutturulan rejimin kalitesini test etmek için fazla bir şey denemeyin; kamu kaynağı kullanmada merkez ile yerel arasındaki dengeye, daha doğrusu dengesizliğe bakın yeter. Ülke milli gelirinin yüzde 27’sine yakını, merkez tarafından bütçe gideri olarak harcanırken, buradan belediyelere aktarılan ne kadardır dersiniz? Sadece yüzde 6,3. Merkez, bütçeden 275 milyar TL harcarken, belediyelere toplanan vergiden aktarılanlar 19 milyar TL bile değil. Belediyelerin esas geliri bu. Yani merkezin eline bakıyor belediyeler.

Belediyelerin, kentlerden topladıkları emlak vergisi ve bazı küçük tüketim vergileri ile ürettikleri  hizmetlerden sağladıkları faktör gelirleri, merkezin aktardığının yarısını bile bulmaz. Merkezin valiler üstünden illere kullandırdığı il özel idaresi payı ise  2010’da 5 milyar TL’yi, bütçe giderindeki payı da yüzde 1,6’yı bulamamış. Böylece, belediyesi ile il özel idaresi ile yerel yönetimlere (mahalli idarelere) merkezden kullandırılan kaynak, bütçe giderlerinin yüzde 8’ini geçmiyor…

***

Yerel yönetimlerin kaynakları, merkezin gönderdikleri, kendi topladıkları vergiler, hizmet gelirleri ve borçlandıklarından oluşuyorBu kaynakla 2010’da  yaptıkları  harcama, merkezi bütçenin harcadığının yüzde 17’sinin üstüne çıkamamış. Bu yerel harcamalarda da ilden ile büyük fark var. Bölgesel gelir eşitsizliği, yerel yönetimlerin harcama eşitsizliğine de yansıyor. Örneğin, 2010’da belediyesi, il özel idareleri ile yapılan 48 milyar TL’lik yerel harcamanın yüzde 30’a yakını tek başına İstanbul’a ait. Onu, yaklaşık yüzde 10’ar paylarıyla Ankara ve İzmir, yine yaklaşık yüzde 5 payıyla Kocaeli ve yüzde 3’er paylarıyla Antalya ile Bursa geliyor. Yani en büyük 6 il, yerel harcamaların yüzde 60’ından fazlasını yapıyor. Güçleri ölçüsünde borçlanabiliyorlar.

 Buna karşılık Van, Diyarbakır, Şanlıurfa gibi büyük ama yoksul illerin yerel harcamaları, toplam Türkiye yerel harcamalarının  yüzde 3’ünü ancak buluyor. Bütçeden yerele aktarılan vergide nüfus kriteri var, ama bu yetmiyor. Gelişmiş iller, gelişmiş ekonomilerinden dolayı daha çok yerel vergi ve yerel hizmet geliri elde ettikleri için, Hazine garantili borçlanabildikleri için, azgelişmiş illerden -kişi başına- daha çok kaynak kullanıyorlar.

Yapılması gereken, bölgesel gelişmişlik farklarını azaltıcı makro politikalara ağırlık verirken, azgelişmiş belediyelere daha fazla pozitif ayrımcı davranmak ve daha fazla kaynak ile donatmak. Kaynaklar, merkezin temsilcisi il özel idarelerinden çok, belediyelere yapılmalı. CHP’nin yerel yönetim yaklaşımı ile BDP ağırlıklı Emek, Barış, Demokrasi Bloğu’nun tüm bölgelere “demokratik özerklik” yaklaşımının hedefte buluşması, hem demokratikleşme hem de barış, adalet açısından önemli.

Written by Mustafa Sönmez