Türkiye’yi “iki ayyaş”ın sapkınlıklarından kurtarıp İslami düzenin kalıplarına sokmaya  doludizgin cüret eden RTE ve çevresine soralım; “Madem öyle, Kur’an’da haram sayılan faiz ne olacak?” Ne deniyordu Bakara suresinde; “Faiz haram kılındıktan sonra kim onu yine helâl sayarsa, ateş ehlinden olur.Onlar orada ebedî kalacaklardır. Çünkü onlar, faizin haramlığını inkâr etmişlerdir.”

İslami toplum mühendisliğine soyunup içkiyle uğraşan AKP, iş bir başka harama, faize gelince, Bakara suresinde ifade edildiği gibi, fiilen haramlığı inkârdan geliyor. Haydi bakalım; çık işin içinden nasıl çıkacaksan. Dinen, içki haram ve yasaklanmalıdır. Anladık. Peki bir o kadar haram sayılan faiz ile ne yapacaksın? Onu nasıl yasaklayacaksın ? Yasaklamak bir yana, yılda 80-90 milyar dolarlık bir faiz çarkını yöneten bir iktidar var 10 yıldır Türkiye’nin başında ve  haramdan -helalden gideceksek, faizin haramlığını da görmezlikten geliyor bu iktidar. Hem halktan topladığı vergileri içerideki ve dışarıdaki rantiyelere, haramzadelere faiz olarak dağıtıyor, hem de faize dayalı, ‘kâfir’ kontrolündeki bankacılık sistemini gözü gibi koruyor, vergi rekortmeni ilan ediyor, Maliye Bakanı da onlara “kahramanlarımız” diye hitap ediyor…

FAİZ ÇELİŞKİSİ

Bu yaman çelişki karşısında gerçekten de “müminler”  ne demekte, durumu nasıl içselleştirmekteler ? İçki haramına ve dinen haram gördükleri ne varsa dört elleriyle sarılanlar, sıra faize gelince bununla nasıl baş etmekteler ? “Hülle” için katılım bankası vs. getirdiler ta Özal zamanında, ama onlar sistemin yüzde 5’i bile değiller. Sistem, başta devlet eliyle, faiz üstünden dönüyor. Devletin ve bankacılık sistemi üstünden tüm ekonominin para-sermaye sahiplerine ödediği faiz, kabaca milli gelirin yüzde 13’ünü buluyor ki, bu inanılmaz bir oran (tefeci faizi de yok bunun içinde) ve buna el koyanlar , birikmiş para sahiplerinin yüzde yarımı bile değil.

On yıldır faiz düzenini yöneten AKP iktidarının 2006 sonrası faiz bilançosuna bakıldığında, bir kere kamunun yıllık ortalama 48 milyar TL faiz dağıttığı anlaşılıyor. Bunun yarısı tabi ki yabancıların kontrolündeki bankalara…

Para-sermaye sahipleri ya da mevduatı olanlara, bankalar, mesela 2012’de 58 milyar TL faiz ödemişler, ama hisselerinin önemli bir kısmı yabancılara ait olan bankalar, topladıkları mevduatı, kredi vererek, menkul kıymetlerden faiz geliri elde ederek,  kendileri de 52 milyar TL, net faiz geliri elde etmişler.

Dış rantiyelerin gerek devlet kağıtlarına yatırım yaparak gerek bankalara, reel sektöre borç para vererek,  mevduat yatırarak elde ettikleri faizler, toplam faizde büyük bir tutar ve yılda bunun sadece  6-7 milyar dolarını transfer ediyorlar. Yabancı bankalar da faizden oluşan kârlarını zaman zaman transfer ediyorlar. Böylece yaklaşık üçte biri devletin ödedikleri olmak üzere, yerli-yabancı haramilere ödenen faiz, (tefeci faizi hariç) milli gelirin yüzde 13’ünü bulmuş.

HEPSİ “HARAM”

Kapitalizm bu, faizsiz olur mu?  Olmaz elbette…Faize tepki duyup haram demek yetmez, aynı ölçüde kâr, rant da “haram”dır, haksız kazançtır aslında. Çünkü hepsi, çalışan sınıfın ürettiği, karşılığı ödenmemiş, sermayece el konulan  artık değerin aldığı farklı biçimler, isimlerdir. Ama, İslam, işine geleni seçmiş zamanında; sadece faizi haram, kârı, kirayı helal saymış. Belli ki kendisi de bir tüccar olan Muhammed’in canı tefecilerden pek yanmış…

Bugün de dünya kapitalizmini felaketin eşiğine getiren, görüntüde finans sermayesi, yani faiz düzeni gibi. Ama bu bir ilüzyon. Problem, sadece faizde, finansta değil; problem, faizi, kârı, rantı ile birikmiş sermayeyi artık çeviremeyen, ona dolanan, onun altında kalan kapitalizmde. Kapitalizme, onun cari olduğu topluma İslami esasları uygulamaya kalkarsanız sizi maymuna çevirir, gülünç olursunuz sadece…Toplumun dine değil, özgürlüğe ihtiyacı var. Dini, isteyen o özgürlük içinde yaşar, dine ya da sizin dininize inanmak istemeyenleri de özgür bırakın; din, mezhep empoze etmekten vazgeçin. 

Written by Mustafa Sönmez