Ağustos işsizi 3 milyon…
Mayıs ayı işsizlik verileri açıklandı. TÜİK, her zaman yaptığı gibi, RTE’yi memnun edecek kısmı, haber…
Geçtiğimiz Pazar, Türkiye siyasi hayatında. 27 Ekim 2013’te önemli bir şey oldu. Bir süredir Halkların Demokratik Kongresi adıyla faaliyet gösteren siyasi oluşum partileşti ve Halkların Demokratik Partisi, HDP adıyla olağanüstü kongresini yaptı. Artık seçmenlerin önünde yeni bir alternatif var; Gezi direnişinin “Bu daha başlangıç” sloganına, bileşenlerine sahip çıkan bir parti HDP. Ama bu bir yüzü. Diğer taraftan HDP’nin Kürt siyasi hareketi ile yakın ilişkisi var. HDP’nin kurucularından bazı isimler Ertuğrul Kürkçü, Sırrı Süreyya Önder, Levent Tüzel, 2011 seçimlerine BDP ile “Blok” oluşturarak seçimlere katılmışlardı. Kürkçü Mersin’den, diğer iki isim de İstanbul’dan milletvekili seçildiler. Daha sonra da BDP milletvekili olarak mecliste görev yaptılar. HDP’yi kuranlar, BDP’den ayrıldılar ama bu danışıklı bir ayrılma.
NEDEN HDP?
HDP, sol-sosyalist cenahta bir parti olarak konumlanıyor. BDP’nin karşısında değil, yanında, Kürt illeri dışında destekleyeceği, içinde yer alacağı bir parti. Buna neden gerek görüldü ? Kürt siyaseti, 1990 sonlarına kadar, “Kürdistan’ı Türkiye’den ayırarak bağımsız devletleşmek” stratejisi üstüne kurulu bir örgütlenme ve siyasi hat izliyordu. Kurucuları sosyalist kimlikli olan Kürt siyaseti, zamanla içine diğer Kürt siyasi kimlikleri katarak sınıfsal yanı geride ,ulusal yanı önde bir karakter kazandı. Böyle olunca Kürt olmayan Türkiye solu ile ilişkileri de zayıfladı. Ancak bu “ayrılıkçı” siyasetin hayatta karşılığı olmadığını, hareketin lideri Abdullah Öcalan, geç de olsa 1990’ların sonlarında anladı. Türkiye bütünlüğü içinde kalarak, Kürtlerin demokratik haklarının tanınacağı bir mücadele hattında karar kılındı. Bu, Türkiye’nin bütün bölgelerinde yaşayan Kürtlere erişmek, dahası demokratik haklar için dayanışacakları tek güç olan Türkiye solu ile birleşik mücadele yürütmek zorunluluğu demekti.
Kürt siyaseti, strateji değişikliğini anlatmada, toplumu buna inandırmada epeyi zorlandı, hâlâ zorlanıyor. Hâlâ bir kesim, -Türk ulusalcı kesimden de- Kürt siyasetinin asıl amacının ülkeyi bölmek ve diğer Kürt bölgeleri ile bir devlete dönüşmek olduğunu, bunun da ABD’nin bir projesi olduğunu savunarak, Kürt siyasetine karşı mesafeli durulmasına, hatta hasmane bir tutum alınmasına yol açan propaganda yürütüyor. Bu, TBMM’de Kürt siyasetini temsil eden BDP’nin , bütün çabalarına karşın bir Türkiye partisi olmasının önünü de kesen bir engel. Kürt siyaseti, kendi asgari programına sahip çıkacak daha Türkiyeli bir partiye ihtiyaç duyuyordu. HDP, şimdi bu işlevi yerine getirecek. Yani hem Kürt siyasetinin asgari programına sahip çıkacak ama programı tüm ezilen kimliklerin, ezilen halk sınıflarının beklentilerine cevap verecek bir içerikte olacak.
İLK KEZ…
Bu yönüyle, HDP önemli bir oluşum. Kürt siyasetinin, başka sosyalist partiler ve gruplar ile yan yanalığı olmadı değil, ama Kürt siyaseti, ilk kez Türkiyeli bir sosyalist kimlikli partinin şemsiyesi altında ya da kendi şemsiyesi ile yanı başında.
HDP, açıkladığı programla ve söylemiyle Gezi direnişinin bileşenlerine , beklentilerine, ruhuna sahip çıkan bir parti olarak kendisini takdim ediyor. Programındaki şu paragraf özetleyici; “Partimiz, cinsiyetçi olmayan, ulusu ve yurttaşlığı etnik kimliklerden arındıran, tekçi olmayan; emeğin hakkını koruyan, kamunun çıkarını gözeten, toplumsal ihtiyaçları temel alan, tüm kimlik, dil, kültür ve inançların varlığını kabul ederek güvence altına alan; ekolojik, çoğulcu, eşitlikçi, özgürlükçü, sosyal ve demokratik bir anayasanın yapılmasını, demokrasinin kazanılması için önemli bir mücadele alanı olarak kabul eder ve mücadelesini bu doğrultuda geliştireceğini ilan eder.”
İTİRAZLAR
HDP, Türkiye siyasi yelpazesinde sol-sosyalist bir çizgiyi temsil etme ve halkın önüne önemli bir seçenek olarak çıkma potansiyelini taşıyor, bunu söyleyebiliriz.Ama bu, henüz bir potansiyel. Bunun fiili duruma geçmesi, göstereceği pratiğe bağlı. Çünkü , bir çok taraftan sert rüzgarlara açık. Birincisi Kürt siyasetinin bazı unsurları bu oluşumu hazmetmiş değil. Özellikle BDP içindeki İslamcı Kürtler.Örneği de Altan Tan. Şöyle diyor 23 Ekim tarihli Radikal’de; “Bu işi yürüten arkadaşlarımız sadece marjinal solla sınırlı kaldılar Türkiye’de. Bu marjinal solun önemli bir kısmı da dinle, İslam’la barışık değil. Kürt İslamcılar da bunlara sıcak bakmıyor, Türkiyeli Müslümanlar da sıcak bakmıyor. Hatta liberal çevrelerle bile bu marjinal solun arası iyi değil….kadük, dar bir proje…”
AKP tarafında da, HDP’yi Öcalan vesayetinde bir parti olarak gösterme gayreti var. RTE’nin siyasi başdanışmanı ve Star gazetesi yazarı Yalçın Akdoğan,
29 Ekim’de HDP için şu soruları soruyor; “… ayrıştırıcı kimlik siyasetinden kurtulabilecek mi? Protest, isyankar, reddiyeci, çatışmacı, kavgacı siyaset tarzını bırakabilecek mi? Halkın değil örgütün ağzına bakan, dağdaki adamın ipoteğinde hareket eden, örgütün yedeğinde kalan bir uzantı olmaktan çıkabilecek mi?”
DİĞER SOL VE CHP
HDP’nin başarısı, sol-sosyalist kesimdeki diğer parti ve oluşumlarla birlikte hareket etmesi, mümkünse sinerji yaratan bir söylemi geliştirebilmesinde. Asgari müştereklerde birleşme becerisi önemli. Şeytan ayrıntıda gizlidir. HDP’nin somut durumlar karşısında nasıl tavırlar alacağı önemli. HDP bildirgesinde AKP ile CHP aynı kefede gösteriliyor. Bu bence HDP için önemli bir handikap. Bir kere nöbetleşe bir sistemi götüren iki partiden söz etmiyoruz. Her türlü muhalefeti sindirme çabasındaki bir AKP rejiminden söz ediyoruz. CHP içinde, neredeyse Kürt düşmanlığı yapan birileri var diye, CHP’ye toptan “faşist “ suçlaması yapan Kürt ve müttefiki Türk sosyalisteri var. Bu doğru değil. Özellikle 2014 yerel ve 2015 genel seçimlerinde HDP, birçok yerde CHP ile ittifak yapmaya, ortak aday belirlemeye açık olmalı, onları itmek yerine aynı safta AKP despotluğuna karşı birlikte mücadelenin zemini oluşturabilmeli, bu konuda yapıcı unsur olabilmeli. Dünkü Yurt’ta yer alan Fatih Yaşlı’nın şu tesbiti önemli; “Cumhuriyet’in siyasal kutuplaşmanın merkezine yerleştiği, toplumun önemlice bir bölümünün Cumhuriyet’in değerlerine sahip çıkarak onları korumayı esas siyasal faaliyet olarak gördüğü ve sokağa çıktığı zamanlarda, bunu göz ardı ederek siyaset yapmak ve siyasette etkili olmak ise mümkün görünmüyor. Bunu yaparken ise söz konusu hassasiyetlere mutlaka bir “sol müdahale “de bulunmak gerekiyor.”
HDP’ye hoş geldin der, başarılar dilerim.